07/12/1976 5493/72 HANDYSIDE―BİRLEŞİK KRALLIK
İFADE
ÖZGÜRLÜĞÜ―müstehcen kitap yayıncısına para cezası―ahlakın korunması―demokratik
toplumda gereklilik―Küçük Kırmızı Ders Kitabı adlı cinsel bilgiler içiren 12 ve
daha yukarı gençlere hitap eden eğitimle ilgili kitabın müstehcen bulunarak
toplatılması, yayıncısına para cezası verilmesi, kitapların müsaderesi ve
imhası―Md 10: ihlal edilmediğine
MÜLKİYET
HAKKI―mülkiyetin kontrolü―müstehcen bulunup suç eşyası sayılan müsadere edilmiş
kitapların ve matrislerinin imha edilmesi―P1, md 1: ihlal edilmediğine
AYRIMCILIK
YASAĞI―ifade özgürlüğü konusunda ayrımcılık―müstehcen yayın yapanlar arasında
farklı muamele―aslında yayıncının daha önce yayınladığı siyasal kitaplar
nedeniyle yayınevleri arasında farklı muamele―Md 14 > Md 10: ihlal edilmediğine
Yargıçlar: G. Balladore Pallieri
(Başkan), H. Mosler, M. Zekia, G. Wiarda, H. Pedersen, Thor Vilhjalmsson, S.
Petren, R. Ryssdal, A. Bozer, W. Ganshof Van Der Meersch, G. Fitzmaurice, D.
Bındschedler-Robert, D. Evrigenis, H. Delvaux Yazı İşleri Md.: A.
Eissen, Md. Yrd.: H. Petzold
OLAYLAR
9.
Başvurucu
Richard Handyside, 1968'de Londra'da açtığı “Stage 1” adlı yayıncılık firmasının sahibidir. Handyside, başka kitapların yanı sıra, (bundan sonra “Ders
Kitabı” diye geçecek olan) dava konusu Küçük Kırmızı Ders Kitabı'nın ilk
baskısını ve 15 Kasım 1971'de çıkan gözden geçirilmiş baskısını yayınlamıştır.
10.
Başvurucunun
firması daha önce, Che Guevara'dan Küba'da İnsan ve Sosyalizm'i, Fidel
Castro'dan Başlıca Söylevler'i, ve Amilcar Cabral'dan Gine'de Devrim'i
yayınlamıştır. 1971 yılına kadar ayrıca, Eldridge Cleaver'dan Kongo'da Devrim,
Kadınların Kurtuluş Hareketi ile ilgili yazıların yer aldığı Body Politic, John
ve Elsei Collier'den Çin Sosyalist Devrimi ve Tony Beck'ten The Fine Tubes
Strike adlı kitapları da yayınlamıştır.
11.
Başvurucu
Eylül 1970'te, Danimarkalı yazarlar Soren Hansen ve Jesper Jensen'in yazdığı
Ders Kitabı'nın İngiltere'de yayın hakkını alınmıştır. İlk kez 1969'da
Danimarka'da yayınlanan bu kitap, çevrildikten ve belirli uyarlamalar yapıldıktan
sonra ard arda Belçika'da, Finlandiya'da, Fransa'da, Federal Alman
Cumhuriyeti'nde, Yunanistan'da, İzlanda’da, İtalya’da, Hollanda'da, Norveç'te,
İsveç’te, İsviçre'de ve Avrupa dışındaki bir çok ülkede yayınlanmıştır. Kitap,
ayrıca Avusturya ve Lüksemburg’da serbestçe dağıtılmıştır.
12.
Başvurucu,
kitabın İngilizce’ye çevirisi bitirildikten sonra bir grup öğrenci ve
öğretmenin yardımıyla kitabı Birleşik Krallık için baskıya hazırlamıştır. Başvurucu,
kitabın gerçek değeri hakkında değişik kişilere önceden danışmış ve 1 Nisan
1971'de Birleşik Krallık'ta piyasaya çıkarmayı tasarlamıştır. Baskı biter
bitmez, kitabın bir çok nüshasını basın bülteniyle birlikte bazı yayınevlerine,
genel ve yerel gazetelere, eğitim ve tıp dergilerine göndermiştir. Ayrıca Bookseller,
The Times Educational and Literacy Supplements ve Teacher World gibi bir çok
gazete ve dergiye ilan vermiştir.
13.
22 Mart
1971'de Daily Mirror, 28 Martta The Sunday Times ve Sunday Telegraph
gazetelerinde kitabın içeriğini anlatan yazılar yayınlanmıştır. Daily Telegraph
gazetesi 29 ve 30 Martta bu konuda daha ayrıntılı bilgi vermiştir. Bu gazeteler
ayrıca, kitabın yayınlanmasına karşı dava açılmasını talep eden şikayetlerin
savcılıklara yapılabileceğini de belirtmişlerdir. Aşağıda anlatılan el koyma
(seizure) olayı sırasında ve bunu izleyen günlerde basında Ders Kitabı'nın
lehinde ve aleyhinde bazı yorumlar yer almıştır.
14.
Kitap
hakkında bir kaç şikayet alan savcılık, 30 Mart 1971'de Londra Polisinden
inceleme yapmasını istemiştir. İncelemelerin sonucunda savcı, 31 Mart 1971'de,
1959/1964 tarihli Müstehcen Yayınlar Yasasının (Obscene Publication Acts) 3.
maddesine göre, Stage 1'in Londra'daki tesislerinde arama yapmak üzere
mahkemeden bir arama izni talep etmiştir. Ders Kitabını inceleyen mahkeme, başvurucunun
yokluğunda ama İngiliz hukukundaki usule uygun olarak arama izni vermiştir.
Aynı gün arama yapılmış ve kitabın 1,069 nüshasına, yayın ve satışıyla ilgili
broşürlere, posterlere, kartlara ve yazışmalara geçici olarak el konulmuştur.
15.
Başvurucu,
avukatlarının tavsiyesine uygun olarak, sonraki günlerde kitabın nüshalarını
dağıtmaya devam etmiştir. Arama yapıldıktan sonra kitabın diğer nüshalarının
Stage 1'in tesislerine taşındığını haber alan savcı, 1 Nisan 1971'de, yukarıda
belirtilen benzer koşullarla, aynı tesislerde ve kitabın basıldığı tesislerde
arama izni için yeniden mahkemeye başvurmuş ve bu izni almıştır. Ertesi gün
Stage 1'in tesislerinde bulunan 139 nüshaya, basımevinde bulunan 20 bozuk
nüshaya ve ayrıca kitapla ilgili yazışmalara ve kitabın matrisine el konulmuştur.
Toplam 20 bin nüshanın ele geçirilemeyen 18.800 adedi, daha sonra okullara ve
siparişte bulunan yerlere satılmıştır.
16.
8 Nisan
1971'de bir Sulh Mahkemesi (Magistrates' Court), 1964 tarihli Müstehcen
Yayınlar Yasasının 1(1). fıkrasıyla değiştirilen 1959 tarihli Müstehcen Yayınlar
Yasasının 2(1). fıkrasına göre, aşağıdaki fiillerden ötürü başvurucuya iki
celpname (summon) göndermiştir:
(a) 31
Mart 1971'de, kazanç sağlamak için yayınlanmış “Küçük Kırmızı Ders Kitabı” adlı
1.069 adet müstehcen kitabı tasarrufunda bulundurmak;
(b) 1
Nisan 1971'de, kazanç sağlamak için yayınlanmış 'Küçük Kırmızı Ders Kitabı”
adlı 139 adet müstehcen kitabı tasarrufunda bulundurmak.
Her
iki celpname aynı gün başvurucuya tebliğ edilmiştir. Bunun üzerine başvurucu
kitabın dağıtımını durdurmuş ve kitapevlerini durumdan haberdar etmiş, ancak bu
sırada 17 bin dolayında kitap da piyasaya çıkmıştır.
17.
Celpnamelerde
başvurucunun 28 Mayıs 1971 günü Clerkenwell Sulh Mahkemesi’nde bulunması
istenmiştir. Ancak Savcının başvurusu üzerine dava 29 Hazirana ertelenmiştir.
Bu tarihte başvurucu, davanın nakledildiği Lambeth Sulh Mahkemesi’nde
bulunarak, davanın bir iddianameyle açılıp bir yargıç (judge) veya jüri
tarafından karara bağlanması yerine, basit yargılama usulüne göre bir sulh
hakimi (magistrate) tarafından görülmesine rıza göstermiştir. Başvurucu, mali
güçsüzlüğünün ve Hükümetin reddetmesine rağmen iddianameli usulde varolduğunu
iddia ettiği gecikmelerden kaçınma ihtiyacının, böyle bir tercihi dayattığını
ileri sürmüştür. Kendisine adli yardım sağlanan başvurucu, bir avukat
tarafından temsil edilmiştir. 1 Temmuz 1971'de, iddia ve savunma tanıkları dinlendikten
sonra, başvurucu iki fiilden de suçlu bulunmuş ve her bir fiilden 25 Pound para cezasıyla mahkumiyetine ve dava masrafları için 110 Pound ödemesine karar verilmiştir. Mahkeme aynı zamanda kitapların polis tarafından imhası için
kitaplar üzerinde hak kaybına (forfeiture) da karar vermiştir.
18.
Londra
Polisi 10 Temmuz 1971'de başvurucunun avukatından her iki mahkumiyet kararının
temyiz edildiğine dair tebligat almıştır. Temyize gerekçe olarak, “mahkumiyet
için delillerin yetersizliğini ve kararın yolsuzluğu”nu ileri sürülmüştür.
Temyiz başvurusu, 20, 21, 22, 25 ve 26 Ekim 1971 günleri “Inner London Quarter
Session” Mahkemesi ( Üç ayda bir toplanan Sulh Mahkemesi) tarafından ele alınmıştır.
Bu duruşmalarda tanıklardan bir kısmı iddia makamının bir kısmı da başvurucunun
lehine ifade vermişlerdir. Mahkeme 29 Ekim 1971'de verdiği kararda, ilk kararın
onaylanmasına ve başvurucunun dava masrafı olarak 854 Pound daha ödemesine hükmetmiştir. Yukarıda anlatıldığı gibi el konulan materyal daha sonra imha
edilmiştir.
Başvurucu,
29 Ekim 1971 tarihli kararda İngiliz hukukunun doğru uygulanmadığını ileri
sürmediği için, Üst Mahkemeye başvuruda bulunma hakkını kullanmamıştır.
19.
Ders Kitabı
hakkında Kuzey İrlanda'da, Channel Adaları'nda ve Man Adası'nda dava
açılmamışken, İskoçya’da ise durum tersinedir.
Glasgow’daki
bir kitapçı, kitap yüzünden yerel bir yasaya göre suçlanmıştır. Ancak, kitabın
yasadaki anlamda ahlaka aykırı ve müstehcen olmadığını kabul eden hakim, 9
Şubat 1972'de beraat kararı vermiştir. Ancak bu davanın, kitabın ilk baskısı
mı, yoksa gözden geçirilmiş baskısı hakkında mı olduğu dosyadan anlaşılamamaktadır.
Bundan
başka, İskoçya hukukuna göre kitabın gözden geçirilmiş baskısı hakkında Stage 1
firması aleyhine şikayette bulunulmuştur. Bu şikayet 8 Aralık 1972'de Edinburgh
Mahkemesi tarafından sanığın gerekli suç işleme kastına (mens rea) sahip
olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Ocak 1973'te mali savcı bu kararı temyiz
etmeyeceğini açıklamıştır. Ayrıca, Handyside hakkında ceza davası açma hakkını
da kullanmamıştır.
20.
Tanesi 30
pens olan kitabın İngilizce ilk baskısı toplam 208 sayfadır. Kitap, “Bütün
Yetişkinler Kağıttan Kaplandır” başlıklı bir giriş ve “İngilizce Baskıya Önsöz”den
sonra, şu kısımları içermektedir: Eğitim, Öğrenim, Öğretmenler, Öğrenciler ve
Sistem. Öğrenciler hakkındaki kısmın “Seks” ile ilgili 26 sayfalık bölümü, şu
alt bölümleri kapsamaktadır: Mastürbasyon, Orgazm, Sevişme ve Cinsel İlişki, Gebeliği
Önleyiciler, Cinsel Rüyalar, Adet Görme, Çocuk Mütecavizleri veya “Kirli Yaşlı
Erkekler”, Pornografi, İktidarsızlık, Eşcinsellik, Normal olan ve Normal Olmayan
Şeyler, Daha Fazla Öğrenme, Zührevi Hastalıklar, Kürtaj, Yasal ve Yasal Olmayan
Kürtaj, Hatırlayalım, Kürtaj Yöntemleri, Cinsel Konularda Yardım ve Tavsiye
için Adresler. Girişte şöyle denilmektedir: “Bu kitap bir başvuru kitabıdır.
Okuyup geçmeyeceğinizi, ilgilendiğiniz veya daha fazla öğrenmek istediğiniz konularda
aradıklarınızı bulmak ve okumak için kullanacağınızı umarız. İlerici bir okulda
olsanız bile, kitapta bilginizi artırıcı bir çok düşünce bulacaksınız.”
21.
Başvurucu
temyiz duruşmasında bu kitabın 12 ve daha yukarı yaşlardaki çocuklar için
düşünüldüğünü söylediği halde, kitabın dağıtımını olağan kitap satış kanallarıyla
yapmayı planlamıştır.
22.
Daha başka
kovuşturmaya maruz kalmak istemeyen başvurucu, ilk baskının temyiz yargılaması
henüz sürerken, Ders Kitabı'nın gözden geçirilmiş baskısı ile ilgili olarak
avukatlarına danışmıştır; Savcıya da danışmak istemiş ise de bu girişimi
sonuçsuz kalmıştır. Başvurucu, kitabın iddia makamı tarafından Sulh Mahkemesi
önünde suçlanan bölümlerinin ayıklanmasına veya yeniden yazılmasına karar
vermiş, ancak yeniden yazılması bazen eleştirilen bölümlerin daha da genişlemesine
yol açmıştır. Okuyuculardan gelen yorum ve öneriler de dikkate alınarak başka
değişiklikler de yapılmış, değişen veriler (adresler, vd.) de güncelleştirilmiştir.
23.
Gözden
geçirilmiş baskı 15 Kasım 1971'de yayınlanmıştır. Savcı, Başsavcıya danıştıktan
sonra, 6 Aralık 1971'de yeni baskının kovuşturmaya tabi tutulmayacağını
açıklamıştır. “Quarter Sessions” Mahkemesi kararından önce kitabın gözden
geçirilmesi tamamlanmış, baskı için sıraya girmiş ve karar açıklandıktan sonra
yayınlanmıştır.
24.
Ders Kitabı
hakkındaki dava, (bundan sonra sadece “1959/1965 tarihli Yasa diye geçecek
olan) 1964 tarihli Müstehcen Yayınlar Yasasıyla değişik 1959 tarihli Müstehcen
Yayınlar Yasasına dayandırılmıştır.
25.
1959/1965
tarihli Yasanın ilgili Maddeleri birlikte okunduğunda, metin şöyledir:
Madde
1:
“(1)
Bu Yasanın amacı bakımından bir eser, (eser birden daha fazla bölümden oluşuyorsa
her bir bölümü), diğer bütün koşullarla birlikte bir bütün olarak ele alındığı
zaman, içerdiği veya ele aldığı konuyu okuyan veya gören veya duyan kişi
üzerinde baştan çıkarma ve ayartma (deprave and corrupt) etkisini yaratmaya
eğilimli ise, müstehcen sayılır.
(2) Bu
Yasaya göre, okunacak ve/veya görülecek bir şeyi içeren veya kullanan her türlü
anlatım, bir ses kaydı, film veya başka türlü bir görüntü kaydı, “eser” anlamına
gelir.
....”
Madde
2:
“(1)Kazanç
sağlamak amacı olsun veya olmasın müstehcen bir eseri yayınlayan, veya
kendisine veya başkasına kazanç sağlamak için yayınlamak üzere müstehcen bir
esere sahip olan bir kimse,
(a)
kısa kararla, yüz Poundu aşmayan para cezasıyla veya altı ayı geçmeyen bir süreyle
hapis cezasıyla,
(b)
iddianame üzerine verilen kararla para cezasına veya üç yılı aşmayan bir süreyle
hapis cezasıyla veya her ikisiyle, cezalandırılır.
...
bir eseri mülkiyetinde (ownership), tasarrufunda (possession) veya denetiminde
(control) tutmak amacıyla sahip olan kimse, yayından kazanç sağlamak için elde
bulunduran sayılır.
...
(4)
Suç fiilinin esasını, konusu müstehcen olan bir eser oluşturuyorsa, müstehcen
bir konuyu içeren yayından meydana gelen bir eseri yayınlayan kişi hakkında,
“common law”a göre suç işlemekten ötürü dava açılmaz.
Madde
3:
(1)
Bir Sulh Yargıcı, yeminli olarak yapılan bir ihbar üzerine, ihbarda belirtilen
bir yerde yayından kazanç sağlamak amacıyla müstehcen eserlerin bulunduğundan
veya bu yerde zaman zaman böyle eserlerin saklandığından kuşkulanmak için makul
nedenlerin bulunduğu kanısına varırsa, ...polisin on dört gün içinde bu yerlere
(gerekirse zorla) girmesi ve arama yapması, ... polisin burada bulduğu eserlerin
müstehcen olduğuna ve yayından kazanç sağlamak için saklandığına inanmasını
gerektirecek nedenlerin varlığı halinde eserlere el koyması ve götürmesi için
izin verebilir.
(2)
Yukarıdaki fıkraya göre verilen izin, eserlere el konulmasını içeriyorsa, izin
o tesislerde bulunan eserin... üretimi ve ticareti ile ilgili her türlü dokümana
el konulmasını da kapsayabilir.
(3)
Sulh Yargıcı eserlere el konulduktan sonra ...tesislerde bulunanlara bildirimde
bulunarak, el konulan eserler üzerinde haklarını kaybetmemeleri için Sulh Mahkemesi
önünde gerekçe göstermelerini isteyebilir; ve eğer mahkeme, el konulan eserlerin
kazanç için saklanan müstehcen eserler olduğuna ikna olursa eserler üzerinde
hak kaybına karar verebilir.
...
(4)
Bildirimi alan kişilerden başka, dava konusu eserlerin sahibi, yazarı veya üreticisi
veya el konulmadan önce esere katkısı bulunan kimselerin eser üzerinde hak
kaybetmemesi için gerekçe göstermek üzere mahkemeye çıkma hakkı vardır.
(5) Bu
maddeye göre eser üzerinde hak kaybına karar verildiğinde, buna itiraz etmek
üzere mahkeme önüne çıkan veya çıkmaya hakkı olan kişiler, bu karar aleyhine
“Quarter Sessions” mahkemesine başvurabilirler. Hak kaybı kararı, kararın verildiği
tarihten itibaren on dört gün geçmedikçe, eğer bu süre içinde usulüne uygun
olarak itiraz dilekçesi verilmiş veya Yüksek Mahkemenin görüşü için başvuru
yapılmışsa, dava veya temyiz işlemlerinin sonuçlanmasına veya bundan feragat
edilmesine kadar uygulanmaz.
...
(7) Bu
madde bakımından bir eserin müstehcen olup olmadığı sorunu, kopyasının içinde
bulunduğu durumun gösterdiği bir yoldan başka bir yolla yayınlanmayacağı
varsayımı üzerine karara bağlanır.
...
...3.
maddeye göre eserlere el konulduğunda... ve yayın kazancı için bunlara sahip
olan... kimse 2. maddeye göre mahkum edildiğinde, mahkeme mahkumiyet kararından
sonra eserler üzerinde hak kaybına karar verebilir.
Temyiz
üzerine verilen karar da dahil olmak üzere, bu fıkraya göre verilen bir karar,
gereği gibi yapılan temyizin görülmesi aşamasında geçen olağan sürenin sonuna
kadar veya temyizden feragat edilmesine uygulanmaz.
...”
Madde
4:
“(1)
Söz konusu eserin, bilim, edebiyat, sanat ve kültür veya genel ilgi konularından
birine girdiği gerekçesiyle yayınlanmasında kamu yararı (public good) bulunduğu
kanıtlanırsa, bu yasanın ikinci maddesindeki suçtan ötürü mahkumiyete ve yukarıdaki
maddeye göre hak kaybına karar verilemez.
(2) Bu
yasaya göre görülen bir davada, sözü edilen gerekçenin desteklenmesi veya
çürütülmesinde, eserin ilgili bulunduğu edebiyat, sanat, bilim veya diğer
konulardaki uzmanların görüşleri dinlenebilir.
Madde
5:
“...
(3) Bu
Yasa İskoçya ve Kuzey İrlanda'da uygulanmaz.
26.
Ele alınan
gelişmeler sırasında yetkililer bir ceza davası açmak yerine çekişmesiz
yargılama usulünü (non-contentious procedure) (“disclaimer/caution procedure”)
benimsemişlerdir. Ne var ki bu usul, sadece davalının eserin müstehcen olduğunu
kabul ettiği ve eserin imhasına rıza gösterdiği zaman kullanılabilir. Bu usul
bir uygulama sorunu yaratmaktan öte gidememiş ve 1973'te bir yargısal kararda
açıklanan eleştirilerin ardından kaldırılmıştır.
4. “Inner London Quarter Sessions” Mahkemesi Kararı
27.
Üst Mahkemedeki
yargılama sırasında başlıca iki sorun incelenmiştir: Birincisi, Ders Kitabı'nın
1959/1964 tarihli Yasa anlamında müstehcen bir eser olduğunun kamu makamları
tarafından makul bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanıtlanıp
kanıtlanmadığı; kanıtlandıysa, ikinci olarak, 1959/1964 tarihli Yasanın 4.
maddesine göre menfaatler dengesi bakımından, başvurucunun yaptığı savunmada
kitabın yayınlanmasında kamu menfaati bulunduğunu gösterip gösteremediğidir.
28.
Mahkeme
önce müstehcenlik sorununu ele almıştır. Başka bir davada verilen bir kararı
örnek alan mahkeme, bu olayda da, eseri okuması muhtemel kişinin okuduklarını
belirli bir oranda gerçekleştirmek isteyeceğine ikna olması gerektiğini not
etmiştir. Bu mahkeme ayrıca, “baştan çıkarma ve ayartma” sözcüklerinin anlamını,
başka bir davada açıklandığı anlamıyla kabul etmiş ve bu anlam taraflar arasında
bir uyuşmazlık konusu olmamıştır.
29.
Önceki
içtihatları göz önünde bulunduran mahkeme, Ders Kitabı'nın müstehcen olup
olmadığı hakkında uzman dinlenmesini kabul etmiştir. Müstehcenliğin
belirlenmesi konusunda uzman dinlenmesi normal olmadığı halde, eserin çocuklar
üzerindeki etkisinden dolayı, bu davada sadece 1959/1965 tarihli Yasanın 4. maddesi
ile ilgili savunmayla bağlantılı olarak uzmanlar dinlenebilecektir.
Bu
nedenle mahkeme, özellikle psikiyatri ve eğitim gibi çeşitli alanlarda uzman
olan, iddia makamının gösterdiği yedi, başvurucunun gösterdiği dokuz tanığı dinlemiştir.
Tanıklar birbirlerinden çok farkıl görüşler ifade etmişlerdir. Tanıklar dinlendikten
sonra başvurucu, bu yüksek nitelikli uzmanların iddia makamının iddiasına karşı
oldukları izlenimi çıktığından, kitabın kesinlikle baştan çıkarma ve ayartma
eğilimine sahip bulunduğunu söylemenin imkansız olduğunu iddia etmiştir. Mahkeme
bu görüşü kabul etmemiştir. Mahkeme 29 Ekim 1971 tarihli kararında, şu ya da bu
yolla kitaptan etkilenebilecek çocukların görgülerinde hemen hemen sonsuz
ölçüde çeşitlilik bulunduğuna, bu nedenle bu davada “kesin gerçekler”den bahsetmenin
güç olduğuna işaret etmiştir. Başvurucunun dinlettiği tanıklar, çocukların eğitim
ve yetiştirilmesi konusuna çok değişik bir görüşün uç bir noktasından yaklaşmışlardır.
İddia makamının dinlettiği tanıklar ise tam tersi eğilimde, ama daha az radikal
olanların görüşlerine yaklaşmışlardır. Mahkeme başvurucunun lehine olan
delilleri incelerken, tanıkların bir çoğunun genel olarak kitaba karşı eleştiriden
uzak ve övgülerinde ölçüsüz olmalarının, kendilerini olması gerekenden daha az
inandırıcı kıldığı sonucuna varmıştır. Özetle mahkeme, tanıkların bir çoğunun,
sorumluluk duygusuyla kanaatlerini belirtme gücünden kendilerini yoksun
bırakacak ve bu konuda verdikleri ifadeleri değersizleştirecek kadar aşırı bir
görüş çerçevesinde, tek yanlı olduklarını kabul etmiştir.
30.
Mahkeme ilk
önce, Ders Kitabı'nın, gelişimlerinin çok önemli bir aşamasından geçen
çocukları hedeflediğini saptamıştır. Böyle bir durumda mahkemeler, önemli bir
sorumluluğu yerine getirmelidir. Bu davanın konusu olan eser, alternatif
görüşlerin de bulunduğunu belirtmeyen ve farklı görüşlerin hakkını vermeyen,
tam anlamıyla yetişkinlere hitap eden, uç türde bir eserdir. Bu durum, bu
kitapta verilen bazı keskin tavsiyeler hakkında çocukların dengeli bir görüş
oluşturma olanaklarını azaltmaktadır.
31.
Mahkeme
kitabın ardalanını da kısaca incelemiştir. Kitaba bir bütün olarak
bakıldığında, örneğin evliliğin büyük ölçüde ihmal edildiği görülmektedir. Tek
yanlı bir görüşün olaylarla kaynaştırılması ve bunların dayanak olarak gösterilmesi,
kitapta yeterince yer verilmeyen, ancak insana sorumluluk ve sınırlılık duygusu
kazandıran aile, kilise ve gençlik örgütleri gibi bir çok etkenin gücünü çok
sayıdaki çocuğun gözünde zayıflatacaktır.
Mahkeme,
çocuğun düzeyinden baktığında ise, Ders Kitabı'nın bir bütün olarak iyi
öğretmen-çocuk ilişkisine muhalif olduğu, özellikle öğretmenler ve çocuklar arasında
bulunan sadece otorite ilişkisi değil, güven ilişkisi bakımından da yıkıcı sayılabilecek
pek çok pasajın yer aldığı sonucuna varmıştır.
32.
Baştan
çıkarma ve ayartma sorununa geçen mahkeme, kitabın içeriğinde kişinin topluma
ve kendisine karşı sorumluluk duyması gereğinin bütünüyle eksik olmadığını;
ancak bunun tamamıyla ikinci derecede bırakıldığını kabul etmiştir. Mahkeme,
kitapta baştan çıkarma ve ayartma eğilimi bulunduğunu göstermek için, aşağıdaki
alıntıya dayanmıştır:
A.
“Kendi Başınıza” başlıklı pasaj (s.77):
“Belki
uyuşturucu kullanıyorsunuz, kız veya erkek arkadaşlarınızla yatıyorsunuz. İster
cesaret edemediğiniz için, isterse sadece gizlemek istediğiniz için olsun, ailenize
ve öğretmenlerinize bunu söylemeyin.
Gerçekten
yapmak istediğiniz şeyler için utanma veya suçluluk duygusu duymayın. Aileniz
ve öğretmenleriniz bu yaptıklarınızı kabul etmeyecekleri için, aslında bunların
doğru olduğunu düşünün. İlerideki yaşamınızda bu türden şeyler, onaylanmış
şeylerden daha önemli olacaktır.”
İtiraz
konusu nokta, uyuşturucu kullanmanın yasadışı olduğunun burada belirtilmeyip,
kitabın daha sonra, tamamıyla başka bir bölümünde belirtilmiş olmasıdır. Aynı
biçimde, on dört yaşından küçük erkek ve on altı yaşından küçük kızla cinsel
ilişki kurmanın yasadışı olduğuna dair bir ifade bulunmamaktadır. Ders Kitabı'nın
bir kaynak kitap olarak tanıtıldığı ve bir kimsenin böyle bir kitabı bütünüyle
okumaktan çok, aradığı bir bölüme bakacağı hatırlanmalıdır.
B.
“Seks” ana başlığı altındaki “Cinsel ilişki ve sevişme” başlıklı pasaja
(s.97-98) gelince: Mahkemenin, okuyacakları düşünülen küçük yaştaki çocukların
önüne, sınırları ve mantıksızlıkları hakkında hiçbir uyarıda bulunmaksızın şu pasajı
koymak, baştan çıkarma ve ayartma sonucu verir.
C.
“Pornografi” (s.103-105) başlığı altında, özellikle şu pasajı okuyalım:
“Porno
eğer ciddiye alınmazsa ve gerçek bir yaşam olduğuna inanılmazsa, zararsız bir
zevktir. Pornoyu gerçek yaşamla karıştıran bir kimse, önemli ölçüde hayal kırıklığına
uğrayacaktır.
Fakat
pornodan bazı olumlu düşünceler edinmeniz ve daha önce denemediğiniz ve size
ilginç gelen bazı şeyleri bulmanız da mümkündür.”
Makul
ve duyarlı olan birinci paragrafı ne yazık ki, pornoda benimseyebilecekleri
türden bazı olumlu düşünceler bulabileceklerini çocuklara telkin eden ikinci paragraf
izlemektedir. Bu paragraf, önemli sayıda çocuğun böyle şeyleri aramak ve
uygulamakla kendilerini yükümlü hissetmeleri ihtimalini doğurmaktadır. Dahası,
bir önceki sayfada şu pasaj yer almaktadır: “Ancak başka çeşitleri de vardır.
Örneğin, hayvanlarla cinsel ilişki resimleri ya da değişik yollarla birbirlerine
acı veren insanların resimleri gibi. Pornografik öyküler aynı türdeki şeyleri
anlatır”. Bu mahkemeye göre, bu ifadenin bir sonucu olarak genç insanların hayvanlarla
cinsel ilişkiye girme suçlarını işleyebilecekleri umulmasa bile, bu pasajın,
yaşamlarının henüz sıkıntılı ve oturmamış, cinsel yönden en heyecanlı döneminde
bulunan çocukların eline geçmesi durumunda, cinsel tatmin için birbirlerine
başka biçimlerde zarar verici eylemde bulunmaları ihtimali vardır. Uyuşturucu
kullanmak da olduğu gibi, on dört yaşından küçük erkekler ile on altı yaşından
küçük kızların cinsel ilişkide bulunmaları da pekala suç sayılır. “Baştan
çıkarma ve ayartma” ifadesi, bu türden suçların işlenmesini kabul ve teşvik
etmeyi de kapsamalıdır.
33.
Mahkeme’ye
göre, “kitap bir bütün olarak değerlendirildiğinde, cinsellik hakkındaki bölüm
veya gençler üzerine bölüm ya da kısım, hangisi seçilirse seçilsin, bunu okuma
olasılığı bulunan önemli sayıda çocuğun, baştan çıkarılmaya ve ayartılmaya
yönlendirildiği” sonucuna varmış; ve bunu okuyacak çocukların önemli bir
kısmının on altı yaşından küçük çocuklar olacağını düşünmüştür.
34.
Mahkeme son
olarak, 1959/1964 tarihli Yasaya göre savunma konusunu ele almıştır. Mahkeme,
kitapta kendi başına ele alındığında bir çok iyi kısmın bulunduğunu, iyinin
kötü şeylerle karıştırılmış ve iyinin değerinin azaltılmış olmasının bir
talihsizlik olduğunu belirtmiştir.
Örneğin,
gebeliğin önlenmesi hakkındaki bilgilerin çoğu (s.98-102), başka yoldan bunu
edinemeyen çok sayıdaki çocuğun önüne konulması gereken, uygun ve gerekli
bilgilerdir. Ancak bu konudaki bilgi, her okulda gebeliği önleyici en az bir
araç satılmasına izin vermeyen okul yöneticilerine karşı doğrudan tavır almanın
tavsiye edilmesiyle (s.101) bozulmuştur.
Bunun
gibi, eşcinsellik konusundaki düşünceler de (s.105-107), olaylara dayanan,
sevecen, anlaşılabilir ve değerli ifadelerdir. Ancak iyi niyetle değerlendirilse
de, konunun yeri, bağlamı ve cinsel ilişki bakımından sadece istikrarlı olan
ilişkinin önerilip bunlar arasında evliliğin yer almaması, bu bölümün değerini
düşürmektedir. Dahası bu pasajda, çocukların kafasında eşcinsel ilişkinin sürekli
bir ilişki olduğu sonucunu yaratabilecek türden gerçek bir tehlike bulunmaktadır.
Yine
zührevi hastalıklar (s.110-111), gebeliğin önlenmesi (s.98-102) ve kürtaj
(s.111-116) ile ilgili bölümlerde, tarafsız ve makul, bir bütün olarak tamamıyla
doğru ve gençlerden sakınılmaması gereken bir dizi tavsiyeyi içeren pasajlar bulunmaktadır.
Ancak bu pasajlar, yararların dengelenmesi bakımından, baştan çıkarma ve
ayartma eğilimi bulunduğuna mahkemeyi ikna eden görüş karşısında daha ikna
edici değildir. Mahkeme, kitabın yayınlanması halinde bir ölçüye kadar meydana
gelebilecek ahlaksızlığı da hesaba katarak, Ders Kitabı'nın yayınlanmasında
kamu yararı bulunup bulunmadığını da kendine sormuştur. Mahkeme başvurucunun,
“söz konusu eserin yayınlanmasında kamu yararı bulunduğunu gösterme yükümlülüğünü”
yerine getirmediği sonucuna varmıştır.
5. Gözden Geçirilmiş Baskı ile ilgili diğer ayrıntılar
35.
29 Ekim
1971 tarihli kararda (bk. yukarıda § 30 ve 31) Ders Kitabı'nın ilk
baskısındaki ‘aşırı’lığı ve ‘yıkıcı’lığı vurgulanan pasajlar, 15 Kasım 1971'den
önce hazırlandığı halde ancak bu tarihte yayınlanan (bk. yukarıda § 22 ve
23) gözden geçirilmiş baskı da hemen hemen hiç değiştirilmeden ya da
önemsiz değişikliklerle aynen yer almıştır.
“Quarter
Sessions” mahkemesinin baştan çıkarma ve ayartma eğiliminin çarpıcı örneği
olarak alıntı yaptığı pasajlardan biri (s.77:”Kendi Başınıza”) (bk. yukarıda
§ 32) değiştirilmemiştir. Öte yandan, diğer bölümler (s.97-98, “Sevişme ve
Cinsel ilişki” ve s.103-105, “pornografi”) oldukça yumuşatılmış ve on altı
yaşından küçük kızlarla cinsel ilişkinin yasadışı olduğu ifadesi kitabın 95. sayfasında
yer almıştır.
Gözden
geçirilmiş baskıda gebeliği önleyici araçların okullarda satışa konulmasına
ilişkin bir ifade artık yer almamakta ve 106. sayfasında eşcinsel ilişkilerin
daha çok geçici olduğu belirtilmektedir.
36.
Handyside
13 Aralık 1972 tarihinde Komisyon’a yaptığı başvuruda, Birleşik Krallık'ta
kendisi ve Ders Kitabı hakkında açılan davanın, Sözleşme’nin 9. maddesindeki
düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğüne, Sözleşme’nin 10. maddesindeki ifade
özgürlüğüne ve Birinci Protokolün 1. maddesindeki mülkiyeti barışçıl yoldan
kullanma hakkına aykırı olduğunu iddia etmiştir. Handyside Birleşik Krallığın
ayrıca, Sözleşme’nin 14. maddesine aykırı olarak bu hakları siyasal veya başka
türdeki görüşleri hiçbir ayrım yapmaksızın güvence altına alma yükümlüğünü
yerine getirmediğini; hakkında açılan davanın, Sözleşme’nin 7. maddesine aykırı
olduğunu; son olarak, davalı Hükümetin Sözleşme’nin 1 ve 13. maddelerini de
ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Handyside, söz konusu dava nedeniyle uğradığı
14 bin 184 Pound tutarındaki miktarı belli zararlarının ve miktarı belli
olmayan diğer zararlarının ve kayıplarının dökümünü yapmıştır.
37.
Komisyon, 4
Nisan 1974 tarihli kararında bu iddialardan, Sözleşme’nin 10. maddesi ve
Birinci Protokolün 1. maddesiyle ilgili kısımlarını kabuledilebilir bulmuş;
ancak Sözleşme’nin 1, 7, 9, 13 ve 14. maddeleriyle ilgili kısmının kabuledilemez
olduğunu beyan etmiştir. Aynı gün, Sözleşme’nin 17 ve 18. maddeleri çerçevesinde,
davanın koşullarından doğabilecek her hangi bir sorunu da re'sen (ex
officio) incelemeye karar vermiş, ve bunu bir kaç gün sonra taraflara bildirmiştir.
38.
Komisyon,
30 Eylül 1975 tarihli raporunda:
-
Bir çekimser ve beş muhalif oya karşılık sekiz oyla, Sözleşme’nin 10. maddesine
aykırılık bulunmadığına;
-
Ders Kitabı'na geçici el koymanın (on bir oyla), ve kitap üzerindeki hak kaybının
ve kitabın imhasının (bir çekimser ve dört muhalif oya karşılık dokuz oyla) Birinci
Protokolün 1. maddesine aykırı olmadığına;
-
İki çekimser oya karşılık on iki oyla, Sözleşme’nin 17. maddesine giren bir sorunu
tartışmanın gereksiz olduğuna;
-
Oybirliği ile Sözleşme’nin 18. maddesine aykırılık bulunmadığına,
dair
görüşünü açıklamıştır.
Rapor,
çeşitli ayrık görüşleri de kapsamaktadır.
39.
7 Haziran
1976 tarihli duruşmada, Mahkeme’den aşağıdaki son taleplerde bulunulmuştur.
Komisyon
Mahkeme’den,
(1)
Başvurucuya karşı, Küçük Kırmızı Ders Kitabı'na el konulması ve müsadere
edilmesi, ve bu kitabın yayıncısı olan başvurucunun para cezası ve masrafları ödemeye
mahkum edilmesi sonucunu doğuran Birleşik Krallık’taki davanın, Sözleşme’ye,
özellikle de 10. maddesine ve Birinci Protokolün 1. maddesine aykırı olup
olmadığı,
(2)
eğer ayrılık varsa, Sözleşme’nin 50. maddesine göre başvurucuya, niteliği ve
miktarı Mahkeme tarafından belirlenecek adil bir karşılık ödenmesinin gerekip gerekmediği
konusunda,
karar
vermesi'ni istemiştir.
Hükümet
ise şöyle demiştir.
'...
Birleşik Krallık Hükümeti olarak, Komisyon temsilcilerinin yaptığı nihai sunuşlar
dikkate alındığında, Mahkeme’nin birinci nokta ile ilgili olarak özellikle bu
konuda bir aykırılık bulunmadığına karar vermesini talep ederiz.
İkinci
konu ile ilgili olarak ... Mahkeme’nin bu aşamada adil bir karşılık ödenmesine
karar verme durumunda olmadığını ve konunun bu aşamada ele alınmasının
tamamıyla erken olacağını söyleyebiliriz. Birinci konudaki nihai sunuşumuz
haklı bulunduğu takdirde, ikinci konu ele alınmayacaktır; tersi durumda, ikinci
konu hakkında başkaca dayanak sunma olanağı sağlanmalıdır.
40.
Komisyon
Temsilcisi, Hükümet temsilcisinin bir gözlemine yanıt olarak, 'özellikle'
sözcüğünü kullanırken, Mahkeme tarafından ele alınabilecek iki maddeye işaret
etmek istediğini ifade etmiştir.
HÜKÜM GEREKÇESİ
41.
Komisyon,
davanın esası ve kabuledilebilirliği hakkında, tarafların hazır bulunduğu bir
duruşmadan sonra, 4 Nisan 1974'te, Handyside'ın başvurusunun Sözleşme’nin 10.
maddesi ve Birinci Protokolün 1. maddesiyle ilgili olan bölümünü kabul etmiş,
Sözleşme’nin 1, 7, 9, 13. ve 14. maddelerinin uygulanması talebinin ise
kabuledilemez olduğunu açıklamıştır. Komisyon bir kaç gün sonra, Sözleşme’nin
17. ve 18. maddelerini de ele alacağını taraflara bildirmiştir. Ancak Komisyon
30 Eylül 1975 tarihli raporunda (§ 170 ve 176), başvurucu ve Hükümet ile
mutabık kalarak (§ 92 ve 128), bu davada 17. maddenin uygulanamayacağı görüşünü
ifade etmiştir.
Komisyon
temsilcisi, Mahkeme’nin sorduğu bir soruya karşılık verdiği yanıtta, 4 Nisan
1974'te kabuledilemez bulunan iddiaların (Sözleşme’nin 1, 7, 9, 13. ve 14.
maddeleri) Sözleşme’nin 10. maddesi ve Birinci Protokolün 1. maddesi hakkındaki
iddiaların dayanağı olan aynı olaylarla ilgili olduğu belirtmiştir. O nedenle,
bunlar birbirinden ayrı iddialar değil, fakat sadece diğerleri ile birlikte
ileri sürülen hukuki sunuşlar ve dayanaklardır. Bununla birlikte, Sözleşme ve
Protokol hükümleri bir bütün oluşturur; bir dava, usulüne uygun olarak bir kez
Mahkeme önüne gelince, Mahkeme bu davanın görülmesi sırasında ve Sözleşmeci
Devlet veya incelenmesi için Komisyon tarafından kendisine sunulan vakıalarla
ilgili her türlü hukuki sorunu dinleyebilir. Mahkeme, bu olayların hukuki
nitelendirmesini yaparken, eğer Sözleşme ve Protokolün bütünlüğü içinde gerekli
görürse veya ihtiyaç varsa meseleleri re'sen (ex officio) incelemekle
yetkilidir (bk. Belçika’da Eğitim Dili Davası (Esas hk), § 1; ve De Wilde,
Ooms ve Versyp (Esas hk) , § 49).
Handyside'ın
ilk başvurusu ile beraber, Mahkeme önündeki bazı ifadelerini (diğerleri
arasında bk. aşağıda § 52 ve 56) de göz önünde bulunduran Mahkeme, 10 ve
18. maddeler ile Birinci Protokolün 1. maddesine ek olarak, Sözleşme’nin 14. maddesinin
de ele alınması gerektiği sonucuna varmıştır. Mahkeme, 1, 7, 9, 13 ve 17.
maddelerin bu davayla ilgisi bulunmadığı konusundaki Komisyon görüşüne katılmıştır.
I. Sözleşme’nin 10. maddesinin
ihlali iddiası
42.
Başvurucu,
Sözleşme’nin 10. maddesine aykırılığın mağduru olduğunu iddia etmektedir. Madde
şöyle demektedir:
1.
Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kamu makamlarının müdahalesiyle
karşılaşmadan ve ulusal hudutlarla sınırlanmadan bir görüşe sahip olma, haber
ve düşünceleri edinme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir. Bu Madde
Devletin radyo yayıncılığını, televizyon ve sinema işletmeciliğini izne
bağlamasına engel değildir.
2. Bu
özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluk içinde hareket edilmesi gerektirdiğinden,
ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü veya kamu güvenliği, suçun veya düzensizliğin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının şeref ve haklarının
korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargı organının otorite
ve tarafsızlığının korunması amacıyla, hukukun öngördüğü ve demokratik bir
toplumda gerekli olan formalitelere, şartlara, yasaklara ve yaptırımlara tabi
tutulabilir.
43.
Başvurucunun
cezai mahkumiyeti, Ders Kitabı'na el koyulması ve ardından kitap üzerinde hak
kaybı ve kitabın matrislerinin ve yüzlerce nüshasının imhası gibi itiraz konusu
çeşitli tedbirler, Hükümetin de kabul ettiği gibi hiç kuşku yok ki, başvurucunun
yukarıdaki maddenin birinci fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünü
kullanmasına “kamu makamlarının bir müdahalesi”dir. Bu tür müdahaleler
(interference), eğer bu davada çok önem kazanan ikinci fıkradaki istisnalardan
birine girmezse, 10. maddeyi ihlal etmiş olur.
44.
Handyside'ın
şikayet ettiği “yasaklar”ın ve “cezalar”ın 10. maddeye aykırı olmamaları için,
bunların öncelikle ikinci fıkraya göre “hukuken öngörülmüş” (prescribed by law)
yasaklar ve cezalar olmaları zorunludur. Mahkeme önce bunu tespit edecektir.
Birleşik Krallık hukuk sisteminde, söz konusu önlemlerin hukuki dayanağı
1959/1964 tarihli Yasadır (bk. yukarıda § 14-18, 24-25 ve 27-34). Bu
noktaya, söz konusu Yasaların doğru uygulandığını kabul eden başvurucu tarafından
da itiraz edilmemiştir.
45.
Şikayet
konusu müdahalelerin, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasındaki ilk koşulu yerine getirdiğini
tespit eden Mahkeme, daha sonra bu müdahalelerin diğer koşullara da uyup
uymadığını araştırmıştır. Hükümete ve Komisyon çoğunluğuna göre müdahaleler,
“genel ahlakın... korunması için”, “demokratik bir toplumda gerekli”dir.
46.
Hükümetin
yaklaşımına ve Komisyon’un oybirliğiyle vardığı görüşe katılan Mahkeme, ilkin,
1959/1965 tarihli Yasanın, Sözleşme’nin 10(2). fıkrası bakımından meşru bir
amaca (legitimate aim), yani demokratik bir toplumda ahlakı koruma amacına
sahip olduğu sonucuna ulaşmıştır. Eldeki dava sadece bu amaçla ilgilidir; çünkü
sözü edilen Yasaların amacı, “baştan çıkarma ve ayartma” eğilimleriyle tanımlanan
“müstehcen” yayınlara karşı mücadele etmektir; bu konu da, 10(2). fıkrasında
gösterilen diğer amaçlardan çok, ahlakın korunmasıyla daha yakından ilişkilidir.
47.
Mahkeme
ayrıca, demokratik bir toplumda ahlakı korumanın, 1959/1964 tarihli Yasaya
göre, başvurucuya ve Ders Kitabı’na karşı çeşitli önemlerin alınmasını
gerektirip gerektirmediğini de araştırmak durumdadır. Handyside, bu Yasaların
bu davada uygulanmasını eleştirmekle kalmamakta, bu Yasaların bu davada uygulanmasıyla
nedeniyle, sadece İngiliz hukuku bakımından değil, Sözleşme bakımından da bir
çok şikayette bulunmaktadır.
Komisyon
ise, raporunda ve ayrıca Temmuz 1976'da Mahkeme’de birbirini izleyen
duruşmalarda, başvurucu tarafından şikayet edilen söz konusu 'yasaklar'ın ve
'cezalar'ın, 'ahlakı korumak için', 'demokratik bir toplumda gerekli' olup
olmadığının nasıl belirleneceği gibi, çok önemli bir sorun üzerinde bazı görüş
farklılıklarının ortaya çıktığını vurgulamıştır. Hükümete ve Komisyon çoğunluğuna
göre Mahkeme sadece, İngiliz mahkemelerinin makul biçimde ve iyi niyetle,
ayrıca Sözleşme’nin 10(2). fıkrasında Sözleşmeci Devletlere bırakılan takdir
alanı (margin of appreciation) içinde davranıp davranmadığını tespit etmelidir.
Diğer taraftan Komisyon azınlığı ise Mahkeme’nin görevini, “Inner London
Quarter Sessions” mahkemesi kararını denetlemek (review) değil, Ders Kitabı'nı
doğrudan doğruya ve sadece Sözleşme’nin ışığı altında incelemek (examine) biçiminde
görmektedir.
48.
Mahkeme,
Sözleşme tarafından oluşturulan koruma mekanizmasının, insan haklarının ulusal
sistemlerle korunmasına getirilen yedek (ikincil, subsidiary) bir mekanizma
olduğunu belirlemiştir (bk. Belçika’da Eğitim Dili Davası (Esas hk), § 10
sonu). Sözleşme, kapsadığı hak ve özgürlükleri koruma görevini ilkin her
bir Sözleşmeci Devlete bırakmaktadır. Sözleşme ile meydana getirilen kurumlar
bu göreve kendi katkılarını yapmakta, sadece çekişmeli dava yoluyla ve 26. maddeye
göre bütün iç hukuk yolları tüketildikten sonra işe karışmaktadır.
Bu
tespitler, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasına da uygulanır. Özellikle, Sözleşmeci
Devletlerin değişen iç hukuklarında tek biçimli bir Avrupa ahlak anlayışı bulmak
mümkün değildir. Her bir ülke hukukunun ahlaki gereklere yaklaşımı, özellikle
konu hakkındaki düşüncelerin hızla ve geniş ölçüde evrim geçirdiği günümüzde
zamana ve yere göre değişmektedir. Devlet yetkilileri ülkelerinin esaslı
güçleriyle (vital forces) doğrudan ve sürekli ilişkide bulunmaları nedeniyle,
ahlaki gereklerin tam içerikleri ve bunları karşılamak için tasarladıkları
'yasak' veya 'ceza'nın 'gerekliliği' hakkında bir görüş bildirirken,
uluslararası bir yargıçtan genellikle daha iyi bir durumdadırlar. Mahkeme bu bağlamda,
Sözleşme’nin 10(2). fıkrasındaki 'gerekli' (necessary) sıfatının, bir yandan
'zorunlu' (indispensable) sözcüğü ile anlamdaş olmadığını (krş. md.2(2)'deki
“mutlaka gerekli”, md.6(1)'deki “kesinlikle gerekli” ifadeleri ve md.15(1)'deki
“durumun zorunluluklarının kesin olarak gerektirdiği ölçüde” ifadesi), öte
yandan 'kabuledilebilir', 'olağan' (krş. md.4(3)), 'yararlı' (krş.
Birinci Protokolün 1. maddesi, Fransızca metin), 'makul' (krş. md.5(3)
ve md.6(1)) veya 'arzu edilen' deyimleri gibi esnekliğe sahip olmadığını
dikkate almaktadır. Bununla beraber, bu bağlamda 'gereklilik' kavramının ima
ettiği toplumsal ihtiyaç baskısının (pressing social need) varlığını ilk
aşamada değerlendirecek olanlar, ulusal makamlardır.
Sonuç
olarak, Sözleşme’nin 10(2). fıkrası, Sözleşmeci Devletlere bir takdir alanı
bırakır. 'Hukukun öngördüğü' bu alan, hem ulusal yasakoyucuya, hem de yürürlükteki
hukuku yorumlamak ve uygulamakla görevlendirilmiş makamlardan olan yargılama
makamına da tanınmıştır (bk. 08.06.1976 tarihli Engel ve Diğerleri kararı, §
100; 8(2). fıkrasısı için bk. 18.06.1971 tarihli De Wilde, Ooms ve Versyp kararı,
§ 93; ve Golder kararı, § 45).
49.
Bununla
beraber, Sözleşme’nin 10(2). fıkrası, Sözleşmeci Devletlere sınırsız bir takdir
yetkisi vermez. Komisyon ile birlikte Devletlerin yükümlülüklerini yerine
getirmelerini güvence altına almakla görevli olan Mahkeme (Md.19), bir 'yasak'
veya 'ceza'nın 10. maddede korunan ifade özgürlüğü ile uzlaştırılabilir olup olmadığı
hakkında nihai kararı vermeye yetkilidir. Ulusal takdir alanı, Avrupa denetimiyle
el ele yürümektedir. Bu denetim, hem şikayet edilen önlemin amacıyla hem de
bunun 'gerekliliği' ile ilgilidir; denetim, sadece temel milli mevzuatı değil,
bağımsız bir mahkeme tarafından verilmiş de olsa, bu mevzuatı uygulayan mahkeme
kararlarını da kapsar. Bu konuda Mahkeme, Sözleşme’nin 50. maddesindeki
“...resmi makamları veya diğer makamları tarafından verilen kararın veya
yapılan tasarrufun...” biçimindeki ifadesine, ve ayrıca kendi içtihadına
dayanmaktadır (bk. 08.06.1976 tarihli Engel ve Diğerleri kararı, § 100).
Denetim
görevi Mahkeme’yi, 'demokratik bir toplumu' niteleyen ilkelere azami dikkat
göstermeye zorlamaktadır. İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın
gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden
birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte
olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen 'haber' ve
'düşünceler' için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde
olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de
uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir;
bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeyler bir
yana, bu alanda getirilen her 'formalite', 'koşul', 'yasak' ve 'ceza', izlenen
meşru amaçla orantılı olmalıdır.
Diğer
yandan, ifade özgürlüğünü kullanan herkes, kendi durumu ve kullandığı teknik
araçlar tarafından alanı belirlenen 'ödev ve sorumluluklar' yükümlenir. Mahkeme,
bu davada olduğu gibi, 'demokratik bir toplumda' 'gerekli' olan 'yasaklar'ın ve
'cezalar'ın 'ahlakın korunması'na yardımcı olup olmadıklarını araştırırken,
kişilerin bu tür 'ödevleri'nin ve 'sorumlukları'nın bulunduğunu görmezlikten
gelemez.
50.
Buradan
çıkan sonuca göre Mahkeme’nin görevi, her hangi bir biçimde yetkili ulusal
mahkemelerin yerini almak değil, fakat ulusal mahkemelerin takdir yetkilerini
kullanarak verdikleri kararların Sözleşme’nin 10. maddesine uygunluğunu denetlemektir.
Bununla
beraber, ulusal mahkemelerin kararları verildikleri şartlardan soyutlanarak
incelenecek olursa, Mahkeme’nin denetimi genellikle yanıltıcı olacaktır.
Mahkeme bu kararları, dava konusu yayının ve başvurucunun ulusal hukuk ile
uluslararası aşamada gösterdiği delillerin ve argümanların dahil olduğu bütünlük
içinde ele almalıdır. Mahkeme elindeki çeşitli verilere dayanarak, ulusal makamların
'müdahale' biçiminde aldıkları önlemleri haklı kılmak için gösterdikleri gerekçelerin,
Sözleşme’nin 10(2). fıkrası bakımından uygun ve yeterli olup olmadığına karar
vermelidir (bk. Sözleşme’nin 5(3). fıkrası için 27.06.1968 tarihli Wemhoff
kararı, § [50]; 10.11.1969 tarihli Stögmüller kararı (karar kısmı) § 3; 10.11.1969
tarihli Matznetter kararı, (karar kısmı) § 3; ve 16.07.1971 tarihli Ringeisen
kararı, § 104).
51.
Mahkeme
yukarıda ortaya koyduğu yöntemi izleyerek, şikayet edilen her bir kararı,
özellikle de “Inner London Quarter Session” mahkemesinin kararını 10(2).
fıkrasına göre dikkatle incelemiştir.
Sözü
edilen karar, yukarıda 27-34. paragraflarda özetlenmiştir Mahkeme bu kararı,
bir bütün olarak davanın ışığı altında denetlemiştir. Mahkeme aşamasında verilen
dilekçelere ve Komisyon’un raporuna ek olarak, Haziran 1973 ile Ağustos 1974
arasında Komisyon’a sunulan dilekçeler, sözlü açıklamalar ve “Quarter Sessions”
mahkemesindeki tutanaklar, diğerleriyle birlikte dikkate alınmıştır.
52.
Mahkeme, 29
Ekim 1971 tarihli kararın dikkat çektiği bir konuya, yani Ders Kitabı'nın
hedeflediği okuyucu kitlesine özel bir önem vermektedir. Kitap özellikle on iki
yaşından on sekiz yaşına kadar olan büyüme çağındaki çocukları hedeflemiştir.
Kitap açık bir dille, olaylara dayalı ve esaslı noktalara indirgenmiş bir
tarzda yazılmış olması nedeniyle, bu okuyuculardan en küçüğünün bile kolaylıkla
anlayabileceği türdendir. Başvurucu, kitabın geniş bir dağıtımını planladığını
açıklamıştır. Başvurucu bir basın bildirisiyle birlikte, eleştiri ve reklam
amacıyla, kitabı bir çok günlük gazeteye ve dergiye göndermiştir. Dahası, kitap
için mütevazı bir satış fiyatı (otuz peni) belirlemiş, 20 binlik ilk baskıdan
sonra 50 binlik ikinci baskıyı hazırlamış ve kitaba okulda kullanılabilecek bir
tür elkitabı izlenimi veren bir başlık seçmiştir.
“Quarter
Sessions” mahkemesinin da kabul ettiği gibi, kitap genellikle doğru ve çoğu kez
kullanışlı olan, tamamıyla olaylara dayalı bilgileri kapsamaktadır. Ancak
kitapta, özellikle öğrenciler hakkındaki kısmın (bk. yukarıda § 32) cinsellikle
ilgili bölümünde ve “Kendi Başınıza” başlıklı pasajda, gelişmelerinin çok
önemli bir aşamasında bulunan gençlerin zararlı olgunluk faaliyetlerine alışmaya
ve hatta bazı suçları işlemeye teşvik edildikleri biçiminde yorumlayabilecekleri
cümlelere ve paragraflara yer verilmektedir. Bu çerçevede Birleşik Krallık’ta
ahlak ve eğitim konusunda görüşlerin çeşitlenmesine ve sürekli gelişmesine
rağmen, yetkili İngiliz yargıçları takdir haklarını kullanırken, Ders
Kitabı'nın o sırada onu okuyacak çocukların ve büyüme çağındaki gençlerin bir
çoğunun ahlaki değerleri üzerinde zararlı etkileri olacağını düşünmekte haklıdırlar.
Öte
yandan başvurucu, ‘ahlakın korunması’ ihtiyacının, 1959/1964 tarihli Yasanın
ifadesini kullanılacak olursa, ‘baştan çıkartma ve ayartma’ ile ilgili yayınlara
karşı mücadelenin, aslında bu davaya bahane olduğunu iddia etmiştir. Başvurucunun
iddiasına göre işin gerçeği, siyasi çizgisi kamuoyunun bir bölümü tarafından
hoşnutsuzlukla karşılanan küçük bir grup yayıncıya gem vurma girişimidir. Başvurucunun
dediğine göre, dava neredeyse ‘histerik’ bir atmosferde açılmış ve aşırı tutucu
unsurlar tarafından tahrik edilip canlı tutulmuştur. Başvurucuya göre, Ders Kitabı’nın
anti-otoriter yaklaşımı hakkında 29 Ekim 1971 tarihli kararda kullanılan üslup (bk.
yukarıda § 31), davanın ardında neyin bulunduğunu tam olarak göstermektedir.
Handyside’ın
verdiği bilgiye göre halktan gelen mektupların, basındaki yazıların ve
Parlamento üyelerinin davranışlarının, Ders Kitabı’na el koyma kararında ve yayıncısı
hakkında ceza davası açılmasında etkisiz kalmadıklarını göstermektedir. Öte
yandan Hükümet söz konusu girişimlerin, bazı gizli entrikalarla değil fakat geleneksel
ahlaki değerlere inanan vatandaşların, 1 Nisan 1971’de piyasaya çıkacak
kitaptan alıntıları Mart sonunda gazetelerde okudukları zaman duydukları gerçek
heyecan ile açıklanabileceğini belirtmiştir. Hükümet ayrıca, davanın
başvurucunun suçladığı kampanyadan aylar sonra sona erdiğini ve başvurucunun bu
dönemde kampanyanın sürdüğünü iddia etmediğini belirtmiştir. Hükümet bu
gelişmede, kampanyanın “Quarter Sessions” mahkemesindeki serinkanlı
müzakereleri hiç bir biçimde bozmadığı sonucuna varmıştır.
Mahkeme’ye
göre, Ders Kitabı’nın anti-otoriter yaklaşımı, 29 Ekim 1971 tarihli mahkeme
kararında 1959/1964 tarihli Yasaya aykırı düşecek biçimde ele alınmamıştır. Bu
yaklaşım, Üst Mahkemenin kitabın aile, öğretmen, Kilise ve gençlik örgütlerinin
ılımlılaştırıcı etkisini ortadan kaldırarak ‘baştan çıkarma ve ayartma’ eğilimini
şiddetlendirdiğini kabul ettiği ölçüde dikkate alınmıştır. Şu da eklenmelidir
ki, anti-otoriter pasajlar, gözden geçirilmiş baskıda tamamıyla ve hatta bazı
durumlarda daha kesin ifadelerle yer almış olmasına rağmen (bk. yukarıda § 35),
İngiliz yetkililer bu baskının serbestçe dağıtımına izin vermişlerdir. Hükümetin
de belirttiği gibi, bu durumu bir siyasal entrika teorisiyle uzlaştırmak zordur.
Böylece
Mahkeme, 1959/1964 tarihli Yasayı uygulayan 29 Ekim 1971 tarihli karardaki
temel amacın, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasına göre meşru bir maksat olan
gençlerin ahlakını korumak olduğunu kabul etmiştir. Bu nedenle, başlamak üzere
olan davanın sonuçlarını bekleyen 31 Mart ve 1 Nisan 1971 tarihli el koymalar
da aynı amaca yöneliktir.
53.
Geriye,
sözü edilen el koymalarla başlayan tartışma konusu önlemlerin ‘gerekliliği’ni
incelemek kalıyor.
Başvurucuya
göre el koymanın hedefi, ceza davasında delil olarak kullanılmak üzere bir veya
bir kaç kitap olmalıydı. Mahkeme bu görüşe katılmamaktadır: Çünkü polisin
geçici bir önlem olarak bütün kitaplara el koymak için gençleri ahlaka karşı
tehlikeden korumak gibi sağlam bir gerekçesi vardı. Bu tehlikenin varlığı
hakkında karar vermek de dava mahkemesinin görevidir. Bir çok Sözleşmeci
Devletin konuyla ilgili mevzuatında, 1959/1964 tarihli İngiliz Yasanının 3.
maddesinde el koyma için getirilen hükümlerin benzerleri vardır.
54.
Tartışma
konusu mahkumiyet kararının ve hak kaybının ‘gerekliliği’ konusunda, başvurucu
ve Komisyon azınlığı tarafından, burada belirtilmesi gereken bir dizi gerekçe
ileri sürülmüştür.
İlk
olarak, Ders Kitabı’nın Kuzey İrlanda’da, Man Adası’nda ve Channel Adaları’nda
bir davaya konu olmadığına, 29 Ekim 1971 tarihli karara rağmen binlerce
nüshasının İskoçya’da ve hatta İngiltere ve Galler’de hiç bir engelle
karşılaşmaksızın dağıtıldığına dikkat çekmişlerdir.
Mahkeme,
1959/1964 tarihli Yasanın 5(3). fıkrasına göre, bu Yasanın İskoçya ve Kuzey
İrlanda’ya uygulanmayacağının farkındadır (bk. yukarıda § 25 sonu).
Hepsinin ötesinde, Sözleşme’nin özellikle 60. maddesinde gösterildiği gibi, Sözleşmeci
Devletlerin hiç bir organını, Sözleşme’nin güvence altına aldığı hak ve özgürlükleri
sınırlama yükümlülüğü altına sokmadığı unutulmamalıdır. Özellikle de
Sözleşme’nin 10(2). fıkrası, ifade özgürlüğüyle ilgili bir durumda Devletleri
‘yasaklar’ ve ‘cezalar’ koymaya zorlamamakta, onların kendileri için çözüm
yolları bulmalarını engellememektedir (bk. “tabi tutulabilir” ifadesi).
İskoçya Mali savcısının İskoçya hukukuna göre Stage 1 firmasına karşı açtığı
davanın reddedilmesinden sonra, gözden geçirilmiş baskıyla ilgili olarak (bk.
yukarıda § 19) Handyside’ı Edinburgh mahkemesine davet etmemesi gibi, Kuzey
İrlanda, Man Adası ve Channel Adaları yetkili makamlarının da o yörenin
şartlarına göre, kitap ve yayıncısı aleyhine dava açmamak için makul nedenleri
olabilir. Onların, Mahkeme’nin araştırmasını gerektirmeyen ve Ders Kitabı’nın
gözden geçirilmiş baskısına karşı İngiltere’de önlem alınmasını engellemeyen bu
tutumları, ulusal yetkililerin takdir alanı göz önünde tutulduğunda, 29 Ekim
1971 tarihli kararın gerçek bir ihtiyaca karşılık olmadığını kanıtlamaz. Bu sonuç,
bir çok nüshanın İngiltere ve Galler’de dağıtılmasına da uygulanır.
55.
Başvurucu
ve Komisyon azınlığı, gözden geçirilmiş baskının, birinci baskıdan sadece küçük
bir farklılık taşımasına rağmen, İngiltere ve Galler’de dava konusu olmadığını
belirtmişlerdir.
Hükümet,
başvurucunun ve Komisyon azınlığının Ders Kitabı’nın ilk metninde yapılan
değişikliklerin boyutunu önemsiz gösterdiklerini iddia etmiştir: Hükümete göre
değişiklikler, ilk mahkumiyet kararının verildiği 1 Temmuz 1971 tarihi ile Üst
Mahkemenin karar verdiği 29 Ekim 1971 tarihi arasında yapılmış olmasına rağmen,
“Quarter Sessions” mahkemesinin ‘baştan çıkarma ve ayartma’ eğilimini kanıtlamak
için aktardığı belli başlı pasajlar üzerinde yapılmıştır. Hükümet, yapılan
değişikliklerin savcıyı yeniden 1959/1964 tarihli Yasaya göre dava açmaktan vazgeçirmiş
olabileceğini ileri sürmüştür.
Mahkeme’nin
görüşüne göre, tartışma konusu olan noktalarda (bk. yukarıda § 22-23, 35),
ilk baskıdan gerçekten önemli ölçüde farklılaşan gözden geçirilmiş baskıya
karşı davanın açılmaması, yetkili makamların Sözleşme’nin 10. maddesine uygun
biçimde kendilerini çok ‘gerekli’ olanla sınırlamak istediklerini göstermektedir.
56.
Başvurucuya
ve Komisyon azınlığına göre, Ders Kitabı’nın ve yayıncısının 1971’de
karşılaştığı muamele, Birleşik Krallık’ta aşırı ölçüde gösterilen bir hoşgörüyle,
sözde yararlı bulunan ve aslında pornografinin tam göbeğinde yer alan, entelektüel
ve sanatsal temelden yoksun yayın bolluğuna göre çok daha az ‘gerekli’dir. Ayrıca,
bu yayınların yoldan geçenlerin, özellikle gençlerin görmesi için sergilendiğini
ve bunlara karşı nadiren açılan ceza davalarının jüriler tarafından büyük bir
hoşgörü gösterilmesi nedeniyle boş bir çabaya dönüştüğünü, bunların genellikle
tam bir muafiyetten yararlandıklarını öne sürmüşlerdir. Aynı şeylerin, seks
dükkanları ve kamuya açık bir çok eğlence yerleri için de geçerli olduğunu
iddia etmişlerdir.
Bu
iddialara karşı Hükümet, bu alanda personel kaynağı olarak uzmanlaşmış bir
ekibin yetersiz olmasına rağmen, polisin ve savcıların hareketsiz kalmadığını
grafiklerle destekleyerek belirtmiştir. Açılan davalara ek olarak, el
koymaların genellikle çekişmesiz yargılama usulünün (“disclaimer/caution procedure”)
uygun olduğu durumlarda yapıldığını öne sürmüştür (bk. yukarıda § 26).
Görünürde
aynı koşullara sahip olsalar bile, kural olarak, iddia makamları ile
mahkemelerin birbirinden farklı kararlarını karşılaştırmak, Mahkeme’nin görevi
değildir. Mahkeme, tıpkı davalı Hükümet gibi, mahkemelerin bağımsızlığına saygı
göstermek zorundadır. Ayrıca Mahkeme, birbirine benzer durumlarla karşı karşıya
değildir: Hükümetin de işaret ettiği gibi dosyadaki belgeler, söz konusu
yayınların ve eğlencelerin, Ders Kitabı (bk. yukarıda § 52) gibi ona
ulaşmaya hazır çocukları ve yetişme çağında olanları amaçladığını göstermemektedir.
57.
Başvurucu
ve Komisyon azınlığı bir başka nokta üzerinde daha durmuşlardır: ‘Ders
Kitabı’nın Danimarka dilindeki orijinal baskısıyla birlikte çevirileri, Avrupa
Konseyi’ne üye ülkelerin çoğunluğunda serbestçe dağıtılmış ve satılmıştır.
Yine
burada, ulusal takdir alanı ile 10(2). fıkrasına dayanan ‘yasaklar’ın ve ‘cezalar’ın
seçilebilirlik özelliği, Mahkeme’nin bu argümanı kabul etmesini engellemektedir.
Her bir Sözleşmeci Devlet, kendi ülkesinin koşulları altında kendi yaklaşımını
biçimlendirmiş; her bir Devlet, demokratik bir toplumda ahlakın korunması için
gerekenler hakkında geçerli olan değişik görüşlere sahip olmuştur. Diğer
Devletlerin kitabın dağıtılmasına izin vermiş olması, “Inner London Quarter
Sessions” mahkemesinin verdiği kararın 10. maddeye aykırı olduğu anlamına
gelmez. Kaldı ki, kitabın Birleşik Krallık dışında yayınlanan bazı baskıları,
‘baştan çıkarma ve ayartma’ eğilimine çarpıcı örnekler olarak 29 Ekim 1971
tarihli kararda aktarılan pasajları ve başka bazı pasajları içermemektedir.
58.
Son olarak,
5 Haziran 1976’daki duruşmada Komisyon azınlığının görüşünü dile getiren
Temsilci, davalı Devletin her halükarda Handyside’ın mahkumiyetine, Ders Kitabı
üzerinde hak kaybına ve daha sonra imhasına yol açan ceza davasını başlatmak
gibi sert önlemleri almak ihtiyacında bulunmadığını iddia etmiştir. Temsilciye
göre Birleşik Krallık, başvurucudan kitabı oto sansürden geçirmesini veya
satışını ve reklamını azaltmasını istemediği ve daha sınırlı bir davranışta
bulunmadığı için, ‘gereklilik’ sıfatının özünde varolan orantılılık ilkesini
ihlal etmiştir.
Hükümetin
birinci noktaya ilişkin savunmasına göre, eğer 1 Nisan 1971’den önce Hükümet
başvurucudan Ders Kitabı’nı biraz değiştirmesini isteseydi veya böyle bir şeyi
emretseydi, başvurucu hiçbir suretle bunu yerine getirmeyecekti: Başvurucu
kitabın ‘müstehcenliğine’ sert bir biçimde karşı koymamış mıydı? Mahkeme,
Sözleşme’nin 10. maddesinin, Sözleşmeci Devletleri kesinlikle bu tür bir sansür
uygulamaya zorlamadığı kanısına varmıştır.
İkinci
noktaya ilişkin olarak Hükümet, bunun İngiliz hukukunda mümkün olup olmadığı
hakkında açıklamada bulunmamıştır. Ancak bu çözümün de bu davada yerinde
olmadığı görülmektedir: Özellikle gençleri hedeflemiş bir kitabın satışını yetişkinlerle
sınırlamasının bir anlamı kalmayacaktı; o zaman Ders Kitabı, başvurucunun
varlık nedeni olarak kabul ettiği özünü kaybedecekti. Kaldı ki, başvurucu da bu
sorundan bahsetmemiştir.
59.
Toplanan
deliller karşısında Mahkeme, bu dava bakımından 10. madde hükümlerine aykırılık
bulunduğunun kanıtlanamadığı sonucuna ulaşmıştır.
II. Birinci Protokolün 1.
maddesinin ihlali iddiası
60.
Başvurucu
ikinci olarak, Birinci Protokolün 1. maddesine aykırılık bulunduğunu iddia
etmektedir. Madde hükmü şöyledir:
Her
gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl yoldan kullanma hakkına sahiptir.
Kanunun veya uluslararası hukukun genel ilkelerinin öngördüğü şartlar dışında
ve kamu yararı gerektirmedikçe, hiç kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.
Yukarıdaki
hükümler hiç bir biçimde mülkiyetin genel yarara uygun olarak kullanılmasını
denetim altına almak, vergiler ile diğer harç veya cezaların ödenmesini sağlamak
için Devletin gerekli gördüğü yasaları yürürlüğe koyma yetkisini ortadan kaldırmaz.
61.
Şikayet,
biri 31 Mart ve 1 Nisan tarihli kararların Ders Kitabı’nın matrislerine ve
yüzlerce nüshasına el koyulması; diğeri, 29 Ekim 1971 tarihli kararla hak kaybı
ve kitapların imhası olmak üzere iki ayrı tasarrufla ilgilidir. Her iki tasarruf
da, Handyside’ın ‘maliki olduğu şeyleri barışçı yoldan kullanma’ hakkına müdahaledir.
Hükümet, bunun bir müdahale olduğuna itiraz etmemekte, ancak Komisyon çoğunluğuna
katılarak önlemlerin, Birinci Protokolün 1. maddesinin birinci cümlesindeki
kurala eklenen istisnalara göre haklı olduğunu ileri sürmektedir.
62.
Şikayet
edilen el koyma geçicidir. El koyma, başvurucunun, malikliğini sürdürdüğü mal
ve mülkünü belirli bir süre dilediği gibi kullanabilmesini önlemekten başka bir
şey değildir; hakkında açılan dava beraatla sonuçlandığında, onları geri
alacaktır.
Bu
koşullarda Mahkeme, 1(1). fıkrasının ikinci cümlesinin, bu davada uygulama yeri
bulunmadığını düşünmektedir. İngilizce metindeki “mülkiyetinden yoksun bırakma”
ifadesi, tersini düşünmeye yol açabilir. Ancak Fransızca olarak bir Belçika
değişiklik önerisinden kaynaklanan 1. maddenin yapısı, bu cümlenin sadece “malikliğinden
yoksun bırakılan kişiye (“privé de sa propriété”) uygulanacağını göstermektedir
(Collected Edition of the “travaux préparatoires”, document H (61) 4, s.1083,
1084, 1086, 1090, 1099,1105, 1105, 1110-1111 ve 1113-1114).
Diğer
yandan el koyma, ‘mülkiyetin kullanımı’ ile ilgili olup, ikinci fıkranın alanına
girmektedir. Bu fıkra, Sözleşme’nin 10(2). fıkrasının tersine, müdahalenin ‘gerekliliği’
konusunda Sözleşmeci Devletleri tek karar makamı haline getirmektedir. Bu
nedenle Mahkeme kendini, söz konusu yasaklamanın amaç ve hukukiliğinin
denetlenmesiyle sınırlamalıdır. Mahkeme itiraz konusu tasarrufun, 1959/1964 tarihli
Yasanın 3. maddesine göre ve hukuka uygunluğu itiraz konusu olmayan bir
yargılamadan sonra yapıldığını tespit etmiştir. Ayrıca el koymanın amacı,
yetkili İngiliz makamlarının takdir yetkilerini kullanırken anladığı gibi,
“ahlakı korumak”tır (bk. yukarıda § 52). Birinci Protokolün 1(2). fıkrasındaki
anlamıyla daha geniş bir kavram olan ‘genel yarar’ kavramı, Sözleşme’nin 10(2).
fıkrasında kullanılan ‘ahlakın korunması’ kavramını da kapsamaktadır.
Bu
suretle Mahkeme, bu konuda Hükümetin gösterdiği gerekçeyi ve Komisyon
çoğunluğunun görüşünü kabul etmektedir.
63.
Öte yandan,
Ders Kitabı üzerinde hak kaybı ve kitapların imhası, başvurucuyu bazı
mallarının sahipliğinden sürekli olarak yoksun bırakmıştır. Ancak Birinci
Protokolün 1(2). fıkrasına dayanılarak alınan önlemler, Sözleşmeci Devletlerin
hepsinde bulunan bir hukuk ilkesinin ışığında yorumlanmıştır; bu ilkeye göre,
genel yarara aykırı ve tehlikeli olduğuna hukuken karar verilen mallar imha
edilmek üzere hak kaybına uğratılır.
III.
Sözleşme’nin
18. maddesinin ihlali iddiası
64.
Handyside,
18. maddeye aykırı olarak ne Sözleşme’nin 10. maddesinde ne de Birinci
Protokolün 1. maddesinde ifade edilmeyen bir ‘amacı’ elde etmeye çalışan
kısıtlamalara maruz kaldığı görüşündedir.
Mahkeme
sözü edilen kısıtlamalarla ilgili amaçların, adı geçen maddelere göre meşru
olduğu sonucuna vardığı için (bk. yukarıda § 52, 62 ve 63), bu şikayeti
incelemeyi gerekli görmemiştir.
IV. Sözleşme’nin 14. maddesinin
ihlali iddiası
65.
Başvurucu,
Komisyon’daki davanın ilk aşamalarında, Sözleşme’nin 14. maddesine aykırılığın
mağduru olduğunu ileri sürmüştür. Madde metni şöyledir:
Bu
Sözleşme’de beyan edilen hak ve özgürlüklerin kullanılması, cins, ırk, renk,
dil, din, siyasal veya başka bir inanç, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir
azınlığa mensup olma, mülkiyet, doğum veya başka bir statü gibi her hangi bir
nedenle ayrım yapılmaksızın güvence altına alınır.
66.
Komisyon 4
Nisan 1974 tarihinde, bu konudaki başvuruyu açıkça dayanaksız bularak
reddetmiştir. Ne var ki Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesi ile Birinci
Protokolün 1. maddesini birlikte ele alarak, 14. maddeye göre inceleme yapmak
gerektiği görüşündedir (bk. yukarıda § 41). Çünkü Handyside’ın 14.
maddeye açıkça göndermede bulunmaksızın 4 Nisan 1974 tarihli karardan önce ve
sonra yaptığı şikayetler, keyfi olarak farklı bir muamele yapılması sorununu
gündeme getirmektedir.
Ne
var ki Mahkeme’nin önündeki deliller, başvurucunun ifade özgürlüğünü ve
mülkiyet hakkını kullanırken ayrımcılığa uğradığını göstermemektedir. Bu
veriler başvurucunun özellikle siyasal eğilimlerinden dolayı baskıya uğradığını
ortaya koymamaktadır (bk. yukarıda § 52). Ayrıca, Birleşik Krallık’ta
aşırı derecede hoşgörüden yararlandığını söylediği pornografik yayınlar ve
eğlencelerin, Ders Kitabı ile aynı ölçüde, buna ulaşmaya hazır olan çocukları
ve yetişme çağında olanları amaçladığı da görülmemektedir (bk. yukarıda § 56).
Son olarak dosyadaki deliller, başvurucuya ve kitaba karşı alınan önlemlerin,
adaletten yoksun bırakılma ve açıkça kötüye kullanma konusunda benzeri
davalarda alınan kararlardan sapmayı gerektirmemektedir (bk. 08.06.1976
tarihli Engel ve Diğerleri, § 103).
V. Sözleşme’nin 50. maddesinin
uygulanması
67.
Sözleşme’ye
ve Birinci Protokolün 1. maddesine aykırılık bulunmaması nedeniyle Mahkeme, bu
davada Sözleşme’nin 50. maddesinin uygulanması sorunu bulunmadığı sonucuna
varmıştır.
BU
GEREKÇELERLE MAHKEME,
1.
Bire karşı on üç oyla, Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edilmediğine,
2.
Oybirliğiyle, Birinci Protokolün 1. maddesinin ve Sözleşme’nin 14 ve 18. maddelerinin
ihlal edilmediğine
KARAR
VERMİŞTİR.